KABA MİSAFİR

Israrla çalan zil sesine uyandım.

Yani bu kadar önemli olan neydi acaba. Parmağı zile yapışmış gibi basıyordu gelen. İçimde bir ürperti ile yorganı ayağımla itekledim, üzerime bir şeyler geçirdim ve koşar adım kapıya geldim.

– Kimoooooo?

Ses yoktu.

– Kimooooooooo?

Hala ses yoktu. İyi bir azar istiyordu bu adam.

“Kulağın duymuyor galiba!” diyerek öfkeyle kapıyı açtım.

Onları görür görmez bir anda aklım yerinden çıkacak sandım. O kadar korktum ki o an, aklıma gelen iki şeyi de aynı anda yaptım.

Avazım çıktığı kadar bağırdım ve kapıyı hızlıca itekledim.

Kapanmadı.

Ne yani ayağını kapıya mı koymuş?

Hadsiz.

Gerçekten de ayağını kapıya koyup hızlıca itekledi.

Birkaç adım sendeledim.

Herhangi bir nezaket belirtisi göstermeden, izin istemeden, buyurulmayı beklemeden sıra sıra eve girmeye başladılar. Ayakkabıları ile hem de.

İçim ürperiyor, tüylerim diken diken oluyor, karnıma ağrı giriyor ve gayri ihtiyari elimi kalbimin üzerine koyuyordum. Çıkacak gibi atıyordu.

Salon tamamen dolmuştu. Koltuklarda yan yana sıralanmışlar, halıya da dizilmişlerdi. Cenaze evini andıran bir sessizlikle benim odaya girmemi bekliyorlardı.

Sessizce, başım önde salona girdim. Oturamadım. Oturacak bir cesaretim yoktu.

Gelenler benim otuz yıllık ömrümde edindiğim bütün korkularımdı.

Bir süre sonra başımı kaldırmayı başardım.

Sırayla hepsine teker teker baktım ve göz göze geldiğimiz an, onun hangi korkum olduğunu anında kavradım.

Annem yanımdan ayrıldığındaki korkum,

Babam sesini yükseltip parmağını havada saklarken ki korkum,

Abim kırdığı bardağın suçunu bana atarken ki korkum,

Karnem kötü geldiğinde, bilyelerim ütüldüğünde, kavga ettiğim çocuğun annesi şikayete geldiğinde ki korkularım,

Sevdiğim kıza açıldıktan sonra benimle dalga geçtiğindeki korkum,

Okulu bitirememekten, işe girememekten, evlenememekten dahası bütün bunları belirleyenin birkaç saatlik sınav olması korkum,

Nefsime uymaktan, nefsimin elinde oyuncak olmaktan korkum,

Kötürüm bir hastalığa yakalanıp da insanlara muhtaç kalmaktan korkum…

Hepsi ama hepsi, bu yaşıma kadar edindiğim bütün korkular bir anda ve kabaca çıkıp gelmiş ve dahası salonumun orta yerinde bana bakarken ne yapmalıydım sizce?

Ellerim önümde birbirine bağlı, uslu bir çocuk gibi bekledim.

Saatlerce.

Onlara yeteri kadar alıştığımı anladıkları an ayağa kalkıp tek tek çıkmaya başladılar.

Hepsi geldikleri gibi teklifsiz ve kabaca gidiyorlardı.

Biri hariç.

En yaşlı olanı benimle bir süre daha kaldı.

O, ani ölümdü. Bir anda, bardağımda çayım, makinede kirlilerim, kitabımda ayracım varken gelivermesinden çok korktuğum ani ölüm.

Birkaç saat sonra ayağa kalktı. Acıdı belki de saatlerdir ayakta beklememe.

Acıma duygusu varsa tabii.

Önüme kadar geldi.

Elini omzuma koydu.

Önce kalbime baktı.

Korkudan çıkacak gibi atışının sesini duymuş olmalıydı.

Sonra gözlerimin içine baktı.

Gözlerim, taa ciğerim yandı.

Kısık bir ses tonuyla fısıldadı:

“Yaşarken o kadar da zor değil, merak etme.”

Büşra ELVAN

KABA MİSAFİR’ için 2 yanıt

Yorum bırakın