BUGÜN NE YAZMASAM

Çocuğunu yeni uyutan anneler gibi ayaklarımın ucuna basa basa geldim bilgisayar başına. İlham bulutları kafamın üstünden ha uçtu ha uçacak. Nasıl böyle oldu anlamadım. Bazı işlerini erteleyen arkadaşlarıma nasihat verirken aralara kınama cümleleri de serpiştirmemiştim aslında. Ama yapıştı bir kere üzerime. Ne yapmaktan korkuyorsam onu en çok erteler oldum. İyi de yazmaktan ne ara nasıl korktum ben? Pek de uzun olmayan yazı tarihimin çocukluğunu bir yatırsam koltuğa, neler çıkacak acaba ağzından?

“Son teslim tarihi olmasa hiçbir işi vaktinde yetiştiremeyecek sorumsuz bir doğulu” olmaktan hep korkmuştum oysa ki. Nesibe ablayı eli sopalı bir hoca hayal etmiş olmalıyım ki, site işi başlayınca mecburen yazarım demiştim. Olmadı, Nesibe abla kızına gösterdiği şefkati benden de esirgemedi. İş yine iç motivasyona kaldı. İç motivasyon da görevini kötüye kullanan memur gibi hep motive etmemesi gereken şeylere motive etti.

Peki diyelim ki bir mucize oldu. Bilgisayar başına geldim. Elektrikler gitmedi, deprem olmadı, annem sohbet arkadaşından gelen ilahi videosunu son ses dinlemedi, babam hapşurmadı, çay kaynamadı. Her şey tamam diyelim. Ee ben ne yazacağım?

Yolcu dergisinin eski sayılarından birindeydi. Mehmet Aycı’nın bir yazısı. Hatice arayıp okumuştu bana. Adam ne yazsam ne yazsam diye çırpınıp duruyordu. Demekki büyük yazarlarda da oluyor böyle.

Köşe yazarı olsam muhakkak bulurdum bir malzeme. Gündem kalabalık nasılsa. Sahi neden köşe yazarı olmadım ben? Biraz seçimlerden bahsederdim, biraz üçüncü sayfa haberlerinden, biraz birlik ve beraberlik mesajları, biraz da üç günlük yurt dışı seyahatlerinden gözlemler. Sonra gelsin imza günleri, gelsin söyleşiler… Aslında İslami bir dergide yazmak da fena olmazdı. Sesi yanık bir teyze yazdıklarımı uhrevi bir havayla okur, dinleyenler de kafa sallayıp onaylarlardı. Kimsenin bir itirazı olmazdı.

Ne yazsam, ne yazmalıyım? Ehliyetsiz araba kullandığı için trafik cezası kesilen öğretmenin haleti ruhiyesi üzerinden Türkiyede eğitim hakkında bir sohbet mi açsam? https://youtu.be/Ox3NfnGu2SU

Tüm matematik bilgilerimle bir gün İsmet Özelle metroda karşılaşma ihtimalimin yüzde kaç olduğunu mu hesaplasam?

Alev Alatlı dinlerken haşhaşlı açma yapıyor olduğumu mu itiraf etsem? Dücane Cündioğlu dinlerken örgü ördüğümü, Nurettin Yıldız dinlerken lavaboyu ciflediğimi?

Okumaya Vakti Olanlar’ın sponspor sorunu devam ettiği için il halk kütüphanesi çocuk bölümüyle muhabbetimin arttığından mı bahsetsem? Kütüphanedeki arama bilgisayarlarının ne kadar yavaş ve sinir bozucu olduğu, emanet alınan kitapların 6 aydır teslim edilmeyişinin tuhaflığı ve görevlilerin pek yardımsever halleri üzerinden kütüphane müdürlüğüne açık mektup mu yazsam?

Kolunu kırdıkları Suriyeli çocuğa zorbalık yapmaya devam eden edepsiz ergenlerden bahis açıp biraz canınızı mı sıksam? https://mobile.twitter.com/saeed6ali/status/1067479762787028994

Acaba ne yapsam da yine terlikle kovalasam ilhamı? Yine ne yazamasam? Ne yazsam da bitiremesem? Neyi bitirsem de beğenmesem? Neyi beğensem de beğendiremesem? Neyi beğendiremesem de düzenlemesini yapamasam? Yine neyin düzenlemesini yapamasam da kısır döngülere girsem?

Ama bu sefer kararlıyım. Yine olmazsa, Sümeyyenin sözünü dinleyeceğim: “Belki de kendini zorlamana gerek yoktur. Belki bir zamanı vardır. Belki dolup öyle taşman gerekiyordur…”

Merve KUNTOĞLU

BUGÜN NE YAZMASAM” için bir yanıt

Yorum bırakın